VERGİ HUKUKUNDA İSPAT VE DELİL TÜRLERİ

Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi ile başlayan vergilendirme sürecinde mükelleflerin bilerek veya bilmeyerek vergi matrahını azaltmaları vergi idaresi tarafından tespit edildiğinde matrah takdirinin(ikmalen, resen veya idarece) yapılması söz konusu olmaktadır.

Vergi hukukunun belge (yazılılık) esasına dayanmasından dolayı gerçek ve tüzel kişilerin vergilendirme ile ilgili yapmış oldukları işlemlerle alakalı olarak belge düzenlemeleri ve belge almaları zorunludur. Vergi Usul Kanununda vergilendirme işlemlerinin belgeye dayanması ile ilgili düzenlemeler yapılarak belge sisteminin yerleşmesi hedeflenmiştir. Bu durum kural olarak Türk vergi sisteminin beyan esasına dayanmasından kaynaklanır. Böylece mükelleflerin yapacak oldukları beyannamelerin temel kaynağını bu belgeler oluşturmaktadır. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İSPAT    VE  TÜRLERİ

Vergi hukuku açısından ispat, bir vergisel işlemin temelindeki maddi olayın (ve suçlarda manevi unsurun) vasıta olarak delillerden yararlanmak suretiyle ortaya konmasıdır. İspat ile mükellefler maddi bir olayı ortaya çıkarmaya çalışırlar.

İspat, hukukun her dalında ve her döneminde önem verilen bir müessese olmuştur ve bunun nasıl olacağı da her hukuk dalında ayrı ayrı hukuk kurallarıyla belirlenmiştir. Ceza Muhakemesi Hukukunda, Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve idari yargılama usulü kanunlarında ayrı ayrı düzenlenmiştir. 

Vergi hukuku ile ilgili olarak da ispat sadece VUK 3 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin gerekçesinde ispat konusu son derece ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.

Dava aşamasında gelmiş olan uyuşmazlıklarda, davanın tarafları iddiaları konusunda mahkemeyi ikna etme çabası içerisine girerek haklılıklarını ortaya çıkarma ve mahkemeden kendi taleplerine uygun şekilde bir karar çıkarma amacındadırlar. Mahkemeler de hem kendilerinin topladıkları delillere hem de tarafların sunmuş oldukları  belgelere bakarak, iddiaların gerçek olup olmadığı sonucuna varırlar. Tarafların sunmuş oldukları belgelerle haklılıklarını ispatlayabilmeleri davanın seyrinde çok önemli bir yer işgal eder.

Yargılamada tarafların içinde olduğu ispat faaliyetinin ne zaman başarılı olmuş sayılacağı ispat ölçüsüne göre belirlenir. İspat ölçüsü, tarafların mahkeme önünde iddialarını ispatlamak için ne kadar çaba harcamaları gerektiğini, ne kadar ispat faaliyetinde bulunmaları gerektiğini gösteren, taraflara bu konuda ışık tutan önemli bir usul hukuku kavramıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ASIL İSPAT-KARŞI İSPAT- AKSİNİ İSPAT

Bu ayrım, tarafın ispatlama amacına göre yapılan bir ayrımdır.

Asıl ispat, hukuk normunun soyut unsurlarını karşılayan olayların, iddiasının doğru olduğunu iddia eden, ispat yükünü taşıyan tarafça yapılan ispattır.

Karşı ispat ise, bir taraf ispat yükü altında iken, diğer tarafça ilgili olayların veya işlemlerin doğru olmadığını ortaya koymak amacıyla yapılan faaliyettir.

Aksini ispat ise, herhangi bir olay ya da işlemin varlığı karine ile kabul edilmiş ise bu olay ya işlemin gerçekleşmediği konusunda hakimde  kanaat oluşturulmak  istenmesi faaliyetidir.

TAM İSPAT- YAKLAŞIK İSPAT

Hakimde,   hukuki olay ya da işlemin gerçekleştiğine dair kanaat oluşturmak amacıyla yapılan ispat tam ispattır.

Buna karşılık, bazı durumlarda gerçeğe yakın gösterme ya da yaklaşık ispat olarak adlandırılabilecek durumlarda da karşılaşılabilmekteyiz. Bu durumda hakim,  ispat edilmek istenilen olay ya da işlemi muhtemel, olası olarak görür.

DOĞRUDAN İSPAT- DOLAYLI İSPAT

İspat, uygulanacak soyut hukuk normunun unsurlarını taşıyorsa, bu doğrudan ispattır.

Buna karşılık, ispat somut bir olay da işleme değil de onu gerçek gösteren ancak esasa dahil olmayan başka bir olay da işlemi konu alıyorsa bu durumda dolaylı ispattan bahsedilir.

DELİL VE TÜRLERİ

Delili, uyuşmazlık konusu olayın ispatlanmasında kullanılan sözlü ve yazılı vasıtalar şeklinde tanımlamak mümkündür. Deliller ispatlama araçları olup olayların doğruluğu konusunda hakimi  ikna etmeye yararlar. Delilin konusu maddi olaylardır. 

VUK m.3/Bde de açıkça belirtildiği gibi vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas alınması ile gerçek durumu ortaya koyabilecek her türlü delil serbest bırakılmıştır. Yani vergi hukuku uygulamasında kural delil serbestisidir.

Taraflar, dava konusu uyuşmazlığın varlığı ya da yokluğunu ispatlarken her türlü delili kullanabilirler. Ancak bu serbestinin kısıtlaması olarak şahit ifadesinin kullanılamayacağı hükmü getirilmiştir.

İspat vasıtası olarak kullanılacak olan delillerin hukuka uygun olması gerekmektedir. Hukuka aykırı bir delile dayanılarak bir işlem yapılması hukuk devleti ile bağdaşmayan bir durumdur.

Mesela vergi incelemeye yetkili olan kişiler gerekli izin ve bildirimlerde bulunmadan mükellef nezdince  inceleme yapar ve bazı belgelere el koyarsa ve bunlar üzerinden de tarhiyat gerçekleşirse ne olacak? Bu durumda da ceza hukukundaki gibi davranılmalı ve yapılan işlemler geçersiz sayılıp, tarhiyat yapılmışsa bu iptal edilmelidir.

Vergi hukukunda uyuşmazlığın özelliğine uygun her türlü delille ispat edilebilmesi mümkündür. Buna delil serbestisi denir. Delil serbestliği ilkesi ile vergi kaçakçılığının önüne geçmek hedeflenmiştir. Çünkü mükelleflerin yapmış oldukları işlemlerin gerçek mahiyetini, mükelleflerin hangi niyet ve nedenle yaptığını idarenin belirleyebilmesi her zaman kolay olmamaktadır.

Delil serbestisinin olmaması halinde idarenin kaçakçılıkları belirleyebilmesi de zorlaşır. Bundan dolayı kanun koyucu idarenin elini güçlendirebilmek ve vergi kaçakçılığının önüne geçebilmek için delil serbestisi  ilkesini benimsemiştir. Delil serbestisi  ilkesi hem mükellefler hem de idare için geçerli bir ilkedir.

YEMİN

Vergi Usul Kanunu 3/B maddesinin delil serbestisine  getirmiş olduğu sınırlamalardan ilki yemindir. Yemin, medeni yargılama hukukunda delil olarak değerlendirilirken vergi yargılamasında kabul edilmeyeceği kanunla düzenlenmiştir. Bu yasak yazılı yargılamanın bir gereğidir.

Vergilendirme ilişkisinin bir tarafında mükellef (gerçek veya tüzel kişi) diğer tarafında idare yani devlet vardır. Uyuşmazlık halinde yemin teklif edildiğinde mükellef açısından hiçbir sorun olamamakla beraber, eşyanın tabiatı gereği kamu idarelerine yemin teklif edilemeyeceği bir gerçektir. 

TANIK BEYANI

Vergi Usul Kanunu 3/B maddesinin ikinci fıkrasında tanık beyanının ispatlama vasıtası yani delil olarak kullanılmasını şarta bağlamıştır. Buna göre vergiyi doğuran olay ile açık ve doğal ilişkisi olan tanık beyanları ispat vasıtası olarak kullanılabilir. 

Tanık beyanı yargılama aşamasında kullanılabileceği gibi vergi incelemeleri sırasında da kullanılabilir. Ancak tek başına bu beyanlara dayanılarak mükellefler hakkında ek tarhiyata ya da cezaya hükmedilmemesi gerekir, çünkü vergi hukukunda esas kural yazılılık esası olup, olaylar belgelerle ispat edilmelidir .

 

 

BELGE

Türk vergi sisteminde, vergiyi doğuran olayın belgelendirilmesi ve bu belgelerin yasada belirlenen usullerde kayıtlarının yapılması zorunludur.

Mükellefler usul kurallarına uyma yanında tutmuş oldukları belge ve defterlerde yapmış oldukları işlemlerin gerçek mahiyetini gösterecek şekilde olmasına da dikkat etmelidirler. Mükellefler kanunda belirtilen usul ve esaslara göre belge düzenine uymazlarsa, ilgili belge ve kayıtlar mükellef lehine delil olarak kullanılamaz.

Mesela, mükellef kanunun belirlemiş olduğu şekilde faturasını kesmiş ancak faturanın konusunu bilerek farklı yazmış veya fatura konusu malın miktarını eksik yazmış ise bu belge ispat aracı, yani delil, olarak kullanılamaz.

1-) Mükellef Nezdinde Oluşan Deliller

VUK 227 inci maddesi aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir” demek suretiyle belge düzenleme zorunluluğunu ortaya koymuştur.

Düzenlenecek belgeler her gelir unsuruna göre değişmektedir. Mesela ticari kazanç için fatura, serbest meslek kazancı için serbest meslek makbuzu, ücretler için de bordro, vs gibi. Söz konusu belgeler mükellef nezdinde oluşturulan deliller arasında kabul edilmekte olup; herhangi bir uyuşmazlık halinde ispat aracı olarak kullanılırlar. Mükelleflerin tutmak zorunda oldukları defterler, beyannameler, bildirimler ve sair belgeler bunlar arasında sayılabilir.

2-) İdare Nezdinde Oluşan Deliller

Vergi idaresi mükelleflerle ilgili olarak yapmış olduğu bir takım işlemler sonucu düzenlemiş olduğu belgeler delil olarak kullanılır. Yoklama fişi ve tutanağı, inceleme tutanakları, arama tutanakları, bilgi toplama tutanakları, takdir komisyonu raporları, uzlaşma tutanakları bunlardandır.

İdarenin düzenlemiş olduğu bu belgeler mükelleflerce de imzalanır. İmzadan çekinme halinde bu durum kayıtlara geçirilir ve polis, jandarma, muhtar veya ihtiyar meclisi üyelerinden birine imzalatılır.

3-) Yargı Nezdinde Oluşan Deliller

Vergi yargılaması sırasında uyuşmazlığı çözmek için yapılmış olan bir takım işlemler delil olarak kullanılabilir. Bunlar bilirkişi, keşif, ikrar, tanık beyanı ve inceleme elemanı ile muhasebeci veya mali müşavirin dinlenilmesidir.

 

 

 

 

 

SONUÇ

Vergi hukukunda da ispat ve delillendirme ile ilgili kurallar ayrı bir öneme sahiptir. Mükelleflerin ve idarenin uyuşmazlıklarla ilgili olarak yargı aşamasına gelinmesi halinde kullanabilecekleri delillerin belirlenmesi ve bunların tespit edilmesinde uygulanacak yöntemler ispat sistemini oluşturur.

Vergilendirme işlemlerinde vergiyi doğuran olaya ilişkin işlemlerin gerçek mahiyetinin tespiti önemli bir konudur. Bunun için de mükelleflere bir takım ciddi yükümlülükler yüklenmiş ve idareye de bunları takip ve tespit edebilmesi için de de yetkiler  verilmiştir.